30 Nisan 2008 Çarşamba

KEŞKE

diyemedim her şey içimde var
ödünç değil,alevsiz yanışlarım
ciddiye alınmadı sözüm,özümden bî-haber
bilmem kaçıncı mahşer
dökülürken kudret yağdırıp üstüme
sözlerimin ardı dağlanmış
öyle mahzun,saklı kaldı
toprak duydu ya beni,siz duymasanız ne çıkar
ama keşke bir dinleseydiniz
sizin aranızda benim
anlamlarım yandı.

ZAMAN KAYMASI

edirnede serhat sineması
büyülü günler, unutulmuş keder
çocukları örter yıldızlar
başlayınca bir yaz hatırası
kabak çekirdekleri
soyunur beyaz perdenin hülyasına
ayin başlar sanki gece saat dokuzda
kötü kadın akıtınca irinini
güzel melek kırılası saydam kızlara
beddualar duyulur edirne sokaklarında
anneannem tutamaz kendini
beddua yetersizdir eylemlerle ağlar yüreği
atar ne varsa sinesinden,kötülere şimşekler yağdırıp
o tatlı tombul elleri
film karesine ha çarptı ha çarpacak
-------0-------
edirne'de serhat sineması
ruhsatsız gülüşler,semasında yankılanan
büyük yaldızlı ve görkemli bir sebeb
yok mutluluğu salmak için gözlerden
küçük bir sinema
biraz roma pastanesi
alabildiğince yetkinlik
------0-------
geceleri ayıltmamış dünyanın gidişine
uzaklarda bir yerde yolunda gitmesede insanlık
edirne bir yaz yaşıyor
belkide en doğrusu
-----0------
sokaklar kirlenmemiş
saf saf bakmakta insanları
bazen bilmek çözüm sunmaz
size ne kadar özenirim bir bilseniz
-------0------
edirne'de acıyan tatlar
akide şekeri çiğner ağzı yanmaz
başa gelen bin türlü dertler
bir komşunun bahçesinde giderilir


yoktur insanımın felsefesi , derinliği
naturmort bir tablodur,selimiyem hariç
şu koca şehirde bocalayınca aklım
ruhum salar ipini, çocukluğumda dinlenir
uğrar teşne sokak,muradiye ıssız
dolaşır zamanları çaldığını düşünmeden
göğe sokulur hınzır ve şımarıkça
lâtif bir rüzgardır ağaçlarında sallandığım
--------o--------
yoksuldur biraz, mağdur edirnede çocukluğum
ama olsun:hava.su,taş,toprak
ötesi mutlu olmak bedava
küçükse de hayaller nehirlerce dinlenen
aydınlıklar çağıydı saflığında gözlenen
--------0--------
edirnede serhat sineması yanmış
yanmış kanaatkâr insanlar çağı
şimdi büyüdü düşler azaltıp gülüşleri
yollar uçtu gitti istanbula
derin istanbul,istanbul, aklım karışık
ben halâ edirne'de sırlanmış
telaşsız ve arı
yitik zamanlarla barışık...

USLU DURURSANIZ

uykuda kabaran kinim
günlerime karışmak niyetini
önceden sezmiş olmamla beraber
tutuk ellerim ve haps olmuş sahibine
ellerim diken suyu
kanıyor dokunduğu her bir yüzde
ellerim yine cefa yine vefa
dirençle eritti kelepçeyi
beyaz bir gül artık rüyalarım
ölüm okşarken yüreğimi
onlar çoktan örmüştü
affolmuş yeniden sabahları...

29 Nisan 2008 Salı

SENSİZLİKTE ARARIM SENİ

sen solumasan kirpiklerimde
kırpmam öylece donsun zaman
cadde sussun,çocuk eğleşsin
ben durayım gidişler ağlamasın
sen sormadın başıboşluğumu
nicedir aşkın uğramadığını,dertlerden korkup
kalbimin durduğunu,alnımın yorulduğunu
bakmadın çünkü tâkâtsizdi bakışların
gereksiz mecralardı seni yoldan çıkaran
denizler uzaktı,gözlerinde ufuk
bu yüzden takılı kaldı bir film şeridinde öykün
duvarlar aslında yıkılmadı üstüne
sadece bir zaman aldatmacası
----------- o ----------------
sen beni düşünmezken
uzaklaştı tüm inançlarım
törpülendi içimde kavruk yaz sıcakları
ağladım,mahşeri bir uğultuydu sesim
gözyaşlarım bulandı hasrete
kimseler değmedi,duygularımdı nöbetçi erler
gözlerin bana değdiği yerde,yanlızdı sabahlarım
masum değildi bakışlar
belki ürkmüştüler sensizliğimden
çünkü yarımdı her sözüm,şüphe sarmıştı dört bir yanımı
yokluğum eksiklik değildi sende,yokluğunu düşünen bir ben olarak
üstünde eski bir palto gibi iş göresi bir eldi
varlığınla örtüşen
üşümüyordun yokluğumda
öyle sıcaktı ki izlerim
sormadın anlamlı bir direnişti
oysa sana her sırt çeviriş
sitem umursamaktır,bir nokta kadar olsada
umursamadın lâkin içimde devasa
bir güldikeniydi,düğün sofrasından arta kalan
bir ah çekme hayata,belki biraz isyandı
sen avunurken kendinle
bana sensizliğe açılan bir yol
kahverengi bir hüzün
çokçası ağlamak kaldı...

BEKLE BENİ ÖLÜM

çıplak ayğımdı soğuyan
teneşire çok kez değdiğinde başım
oysa hazır değildi bir çok şey
gerilerde suskun bırakışlarım
an ötesinden,zaman eritirmi diye sordum
ayrılışların günce yanlızlığını
ya da unuturmu insan
yıllarca tozlanmış bunca garip hatırayı
ayaklarım evet soğuk ve pes
eteğini çoktan çekmiş yarınlardan
burulmuş ve dizginlenmiş,mekanlar yol ötesi
ruhum uçsada aralı gözlerim
benden kalanlara dair
küçük bir el yada büyümemiş bir söz belki
arafta tutan gölgemi
çekiyor çekiyor şuurum amaçsız
sallanıyor ölüm ve oluş arasında zaman
resimler soyunuyor gözlerim kapalı
dört başı mamur geçmedi ömrüm ne zarar
la mekanda da yankılanır bilirim
güneşin dansı,ayın şarkısı
buna rağmen cazibmidir
doğumla gelen ilk sancı
korunaklı bir tutunma
biraz hayret biraz neşe
kapılar berzahta söyler sırrını
ölümle tanışınca doğumum
toprak altı,ruhun macerası...

21 Nisan 2008 Pazartesi

ACİL PATİKALAR

örtücü ormanlarım oldu benim
büyülttüm içimde tek bir dal budamadan
sevinçle saldım köklerini
yerden göğe kadar uzanan

yetim kaçışlardı gezinen
düğümlenen lokmalarla helâlleşip
ya da hassas bir ağlayış
dönüşlü dostluklara değmeden

bahçeler var ormanlarımda
suları toprak gibi alçak
akıyor bulanık değil dalgalar
akisler kendinden geçmiş

dinliyorum sessiz,
şekilsiz,sözsüz,görgü-süz
en derinimde yayılan
bir kucak dolusu cennetü alâ sanki

merhaba diyor ordan
elleri kınalı bir kız
ormandan çıkmaz pek
sevmez bulanık diyarları

kaçıp gitmelik bir heyecanda
usulca kayıyorum kınalara yakın
ormanlarım çağırıyor
karışınca günlük hesaplarım

bazen annem gülümsüyor
bir ağaca yaslanmış, babam gibi
çocukluğum artık sormuyor
sevginin şeklini şemalini

bazende hayellerim boyuyor ormanlarımı
denizlere uçan mavi bir kuş yüreğim
sevdiklerim hep ardımda
taşıyor özgürlük meşalesini

ruhum serbest,dolanıyor uç bucak
uğruyor börtü böcek,yaşlı genç her sineye
arılar gibi emiyor
hepsinden bir yudum nefes

ormanlarım kapsayıcı
hiç bir şey üşümüyor dallarında
içim öyle sıcak öyle güvenli
dalınca yeşil ve sakin

görülmez orman kuytulara...

14 Nisan 2008 Pazartesi

KADINIM

duyulur duyulmaz beklentilerle
görüş kadınım! olsun,kapansın çoklu insan kapıları
küçücük bebeklerde oynasın sevinçlerin
geleceğe adanmış bir parça lütuf
biraz iyimser bir söylence
uyut kadınım ninnilerini
pervazlar dinlesin,sokaklara duyurmadan
utanma,çözülsün dilin
seni bekleyen sadece kaderindir

geceler günahsız sana değen
ince tüller ardındadır ürkekliğin
vefa ile süsle encamını
unutma;zamandan öte her daim
okuyor vahy-i kerim
sana da hazırlanmış
ruşen-i naz,naim cennetler

alış kadınım,sebattır seni göklere taşıyan
durulma sakın mecazi aşklarda
bil ki leylalar da kanat çırpar
uçar sonsuzluğun deryasına

hisset kadınım,
varlığın öyle bir maharet ki
söylüyor her melodi senden
çaldığı bir parça sebep
yaşamı karşılama
sevgiyle nefes alma gücü

büyüt kadınım,korkma
ısıt varlığınla şu alemi
bunca hışımlar bir yana
sende billurlaşır iyilikler
hoşça bak zatına ki
aşk-ı ebed senle doğar
kevn u mekandan içeri.

LİRİK BİR GÜZELLEME

bahar gelmiş çocuğum
aç uykunu,davran doğan güne
ses ver nağmelere
dirilişle aç soframızı
bak,mutlu hayat
daha dün ağlıyordu
belkıs'ın tahtı revan,duy sesini
dağılıyor ummana doğru
çocuğum tut elimi
başlasın hikayemiz
gözlerinde güleyim aynalardan geçip
aksi isminle özdeş
gül-nur ovalara doğru
akışkan zaman,mekan silik,suretler kayıpta
çürük vişne tadı ağzım
değerken toprağa
başak ver korkma sakın
selamlaş yarına doğru
gün,ay,yıldız mucizelerle örtüşmüş
yarın bilmem bebeğim sana neler getirir
ab-ı hayat iksirini sunmam imkansız
ama sanma ki rızkım boş,ocağım kül
dünden azık yarınına
güngörmüş kalemimdir.

10 Nisan 2008 Perşembe

DUANAME

Allahım
durmayı nasib et bana
bir daha düşmemeyi yok-sul aralıklara
üşümemeyi hiç ki yanarken yüreğim dile vurup ilmiğini
kapanmasın dimağım,olacak olana aldırmayıp
fütursuz bırakma Allahım pişmanlığımdan uzaklaşıp
dertleri taşıt bana nefsim kaçıp gitsede
uçur düşlerimi burağımla yarı yolda kalmadan
ben benlik duvarına çaksamda çivi niyetine günah
soğusam buz kessem hazlarla örtünsem kefaretten korkup
sırılsıklam yağsam göz yaşlarımın yerine ruhuma
bırakma ne olur beni arzularıma müptela
sıratta adayacak ameller biriktirmedim ne gaflet
zamanlarım savruldu sevgilerimde beslenen
amasız cümlelerle hiç savunabilirmiyim nefsimi
ne olur anla beni;sökülürcesine hissetmeyi ben istemedim ki
isyan ettirme Allahım sevmenin nihayetsiz durağı sen ol
mahçup olmayayım boynumdaki yemine
ne acıki yosun kokuyor sabrım,sabredemedi çürümüş gölgeme
susturuldu pek çok kez konuşmaya her kalktığında
biliyorum konuşmak pek iyi gelmez sükut gidilecek altın yol
ama taşıyorum Allahım varlığına akıt beni
handikap sürüsü dolanıp aklıma
daireler çiziyor içiçe içiçe içiçe yutacak niyetimi
iblisler başaşağı cennetten çıkma serseri
merhamet Allahım yardım et koyverme
kimseyi sokmadığım,senden emanet şu küçük mahremimi...

9 Nisan 2008 Çarşamba

DEVRİDAİM

ne inişler gördü bu şehir
yeleleri bir aslanı andırır adamlar
kibir kuşanır vaziyette doğruldular güneşe karşı
önceleri ihtişamlıydı gülüşleri
çocukluk yakışmaz böylelerinin duruşuna
her yer heybetleriyle doygun
parklar, bahçeler,caddeler
selam durur hırçın ve yüksek bakışlarına
bayanlar bir hoş olur heybetlerinden ki,pembe ve ürkek
dağların yamacında bekleyen kırlangıç sürüsü
adamlar memnun adımlarından
sağlam,oturaklı ve erkekçe
ses getiriyor adımlar
kadrajlanıyor her karede güçle beliren aldanış
herkes beyhudece bir oyuna dalmış
kimi sevda sanıp bu filmi
kimide rüzgarın estiği yöne savrulmuş
inişler gören şehir
susuyor,sessiz ve irfani bir solukla tutuyor
söylemeyip inişlerin kanatıcı izlerini
inecek yine biliyor
insanlığın bu burnu kalkık edası
adamlar mühürsüz zarflar misali sökülüp ta derinden
aksak adımlarla dalınca yılgın yıllara doğru
önceler; hafif bir uyku rehaveti
sonralar müphem isyankar ve çilekeş
yanlızlıklar bir bir dökülürken derilerinden
bayanlar sitem yüklü bir şarkı
erkeklik gemisi battı batıyor
güneş ufuktan kadere dövünürken acıyıp
kenarda söz yutmuş bir kadın
erkeğini onarmanın sancısını çekiyor...

FATMA HANIMA

saçların ne güzel Fatma hanım
görülmez hazine sırladığın
kızların yüzgörümlüğü düğünlerde
gençliğin güzellikte adını bulduğu


kırlaşmamış bir ikindi üstü
taze yüzlerde belirince mutluluk
güneş görmemiş kahküllerdi koşan
gökten inen üç elmaya doğru

dereler boyu seyirtti gözler
isim aradı geleceğe koyacak
hülyalıydı soluklarda iç geçiren
zülüflerde süslendi efkarlı ve aşık türküler

fatma hanım,ah çekme sende geçtin bu demlerden
perçemlerinde yazıldı: okunmuş beyler, yaşanmış ümitler
korkma aynalar küsmes sana mayandır taşıyan seni
aklaşsa saçların dökülsede bir kaç tel;

kadınlığın baki,güzelliğin yaradılış gereği..,.

7 Nisan 2008 Pazartesi

MAHFUZ

doğrularından pişman kadın
kayıp giden zamanlar kuralların çiğnediği
bir sorgu tamlamasıyla mimlendi kaf dağları
yıkıcı bir arzu artık hedeflere kitlenen

kadın yorgun yetişme pahasına,son sûr'a varmadan
cennet-mekan köşklere yordu tüm belaları
alnında yazılmamış öyküler biriktirip
kendinde sırladı geçmiş zamanları düşünmeden

biliyor,olunacak nesiller rahminde peydahlanan
kimbilir kaç düello sahnesi geçmiş üzerinden
kaçmak çözümsüzlük,belki ani kırılmalar
doğacak olan gelir mi yatağını acıtmadan?

çatladı toprak,filizler terennümde "hayy" faslı yaşamın
solgun değil kaderin paylaştığı
susuz çöllerde belirse de bir lokma,biraz sevinç
geceler serapsız aşklara serdi tutkulu endamını

örtücü kadın yüzyılları örttü ifritlere göstermeden
sağıldı,sorgulandı,sınandı hep;benliğiydi dürülen
uzletler yakışır bir çift göze,yalnızlık
elleri var kadının hoyratlarca görülmeyen

itminan meyletti çok kere kadına
neden yazgısına düşen hep sabırdı.
kızmadı üstelik,meleklerdi habercileri
avuttu hep onu,o en güzel yaradılışta.

5 Nisan 2008 Cumartesi

ZORUNSUZ ÇAĞRIŞIMLAR

uzun ve yoksun hikayelerde
kahramanlarla avundu ayakaltı caddeler
kelepçeler sustu aklın maverasında
sıradanlıklar kırıldı,muzipçe ve korkusuz

ufuklar dar,günler görünür
dolaysız,adımlarda seslenen
sıradan ev sıradan tüm caddeler
mevzular belirgin bir sonradan beklenen

uzun ve yoksun hikayeler,ruhumuzu tazdik eden
estetik ve düşüne çağıran aralıklarda
bir cümle belki atışları sıklaştıran
kahramanlar inanç dokur titrek ışığın gölgesinde

aylin bir başka suret,hakan bir başka bu tabloda
sanki yeryüzüne değmez hiç böyle yüzler
bizmiydik etrafımızı göremeyip kayıpta
hikayelermiydi gerçek,çevremizi didikleyen

olunmaz saçıyor hikayeler
yaşamdan gökkuşağı aşıran bir oluk,bir sancı
teslimiyet sussada,gönlün tahtın muradı
renklerle aydınlanan bahçelere girmektir...

2 Nisan 2008 Çarşamba

BETİMLEME

aldandı göz
aklandı beldeler
ağladı el
ağardı sonu gelmez geceler
asıldı şehir,her duvara bir levha
atladı tarih devrimler geçidini
ayrıştı dün
yeni günle gelen farktan
anlaşıldı an
biçilmez sancılı bir kaftan
azaldı yemin
vaktin sunaklarından korkup
avladı insan
aynalarda yüzen bir anlık hayalini...

AĞIRBAŞLI HANÇER'E

seni nasıl anlatsam bilemiyorum
tanıdığım kelimelere sığdıramıyorum varlığını
o ince,yavaş yavaş ve farkettirerek
doğamıza giren serin,soygun yanlızlığını
kapıları kapatmak biçare sen gelince
sisler ardında gizlenmezsinki hiç bir zaman
adına açılır nice küskün dramlar
söz kâfiliğini yitirir,merhemsiz yaralarda sızlayarak
ılık akar göz pınarları
mahzunlaşır koynuna girdiğin tenler
cehennemi öğütür
düşüncede bıraktığın şeytansı hünerler
seversin sevilirsin
alan da veren de çaresiz
konarsın kanayan
üşümüş dudakları ıslatarak
bilinmezliği kabullenir sana değen her ruh
ihtimaller sıralanır geleceğe başıbuyruk
eller silikleşir ,eylemler biçare
sevdalar sorgulanır
adına düzenlenmiş metinlerde
tanır seni bir çok elem (adını bir mıh gibi)
susar boyun büker insanlık
duygular olgunlaşır
konup göçtüğün bir fasıl gönüllerde...