30 Mayıs 2008 Cuma

ÇOK SESLİ VURGULAR

hani o uzak yüzlü yer var ya
bilirim siz bilmessiniz kaç arşındır bakışları
kâh dokunaklı kâh ağlamaklı
kışkırtan,nazarında cümleyi derde çeken
inleten kor kıvılcım bakışları


hani o gurbet yüklü dil var ya
bilirim siz bilmessiniz neden direnir yanlızlığa
kâh akar bir dost ile sıla-i rahme
kâh durulur geç vakit kalemlerle söyleşip

hani o çiçek dünya düş var ya
bilirim siz bilmessiniz kara bulutları dağıtır
kâh bürünür bir çocuğun neşesine
kâh buğday bir güzelin busesinde görülür

hani o manâ yüklü an var ya
bilirim siz bilmessiniz nasıl yanar içten içe
kâh bakar, hüzünlü bir gecedir duyguları
kâh muhabbetin dipsizliğinde gezinir

hani o demir bilek el var ya
bilirim siz bilmessiniz kaç eylemdir karıştığı
kâh isyandır emeği, yılgınlığa bir reddiye
kâh sevgidir bir başına avucunda demlenen

24 Mayıs 2008 Cumartesi

GÜLMEK

gülmek, silkinmek tüm varışlardan
çabasız bir deyiş olmak yayvan bir tebessümde
alı al moru mor örtüleri sıyırmak, bayraksı bir direnişle
gülmek, çaresiz gülmek keskin ve arızalı bir seda da


yağışsız ıslatmak ağızdan çıkan her bir nağmeyi
ruhsatsız öylesine anlamdan soyunup gülmek
şuursuzluk kusup mahvi dünya evine
boşalmak, çok geçmeden hafiflemek tenlerden


fikri bir yaygarada aklı salıp dışarı
gülmek çın çın gülmek,bütünleri parçalayıp
vakitsiz bir bakışta sindirmek
heybede dolu geçen zamanları

gülmek hesapsızca kaza gibi
biraz şamar biraz sorgu
daha çok kaybetmek,akl-ı selim zamanları
ışıkları bir açıp, bir kapamak,ölümüne çağırmak
gelecekse gelsin divane çöl tufanları

el yordam,göz nizam, alem tumturaklı
saçlar çoktan taranmış görünüm fiyakalı
isim yaralı ,ruh ağlamaklı,olsun arzu müteşekkir
yıkılmaz bir duvar gibi vakur ve oturaklı


gülmek; perdeler açılınca acı bir şölendir idrak
yinede gülmek varlık denen yalana inanmak
susmak, çıldırmak, yitirmek kendini bir noktada
başı sonu yakmak birden bir hesaplaşmada

20 Mayıs 2008 Salı

OYUN BİTTİ

alkış tufanları sarmıyor can evinden emeği
sevinci ellerinde avutmuyor, görgüye inat
yükselmiyor göklere ecele şerbet bir imân
kurşuni bir solukta tutup alnın ilk yazgısını
bir 'ben' yağıyor 'gülle olup' ıslanmayan her bir yüze

sahneleri yıkıyor ölüme davet bir seher
son oyun bir drama geç kalmasın hüzünler
sahneler;bir dolu bir hınç
sitem yüklü bir kuyu taşmasında
söylenmeyen her inik bakış
katl-i mahkum,tunç çığlıkta boğulurken sessizlik
oyun yarsız söz tekinsiz
kaçmak zamanıdır kendimden
gözler arıyorum yok olmuş,öyle ani
körelmiş,sinmiş kuytulara çekilmiş
suları dinlenmede fırtınasız koylarda
tutuk bir sevda avutmuş en çok
küllenmiş,aşkı inkâr,sıkça talan gözleri
cellatlar sıra sizde vakitler son çalmakta
bilirsiniz yokluk sizinle çağırır
geleceğe bir hatıra donuk mavi resimleri
buyrun içeri girin,güz marşıdır ömrün
önünüze serilen, ıslak ve isyan geceleridir...

AYN-I GAYB

seferi bir gözdünüz
kıyılar ondan dalgalara yazıldı,bedellerdi kârı
yumdunuz dört kuşak yoktu önünüzde
kalkmıştı tüm sınırlar ve yoruldunuz
konuşan dil eyleşen eldi sizi böyle dağıtan
saydam camlarda gördünüz ilk kez
her şeyin aynı gibi isminde ayn-ı gârib olduğunu
sezgiler biçtiniz söz yerine uryan akla
ilâhi sırlardı eşyayı bir başka delip geçen
ne çalıştınız ne didindiniz aramakla bulunmayandı gözleriniz
oysa düş çoktan kamaşmış uçuyor,
saçılıyordu bir gelinden daha mahrem
his alabildiğine mesut kalbler mutmain
yönsüzlük narası sanki, şeksiz ve şüphesiz
bir nazarda somutlaşırken
değdiği her perdeyi aralayıp
aynı resim,aynı şenlik,aynı hazan
bir çocuk yine uyumakta
bir bahar her bahar yine doğmakta
bir insan telaşlı yürümekte
bir güneş yine batmakta ve
bir kadın:ismiyle müsemma bir anıt gibi
halâ,halâ ve yine halâ her gelende
dolu bir bakış,kapsamlı bir birlik beklemekte...

9 Mayıs 2008 Cuma

MERMERDE YETİŞEN ÇOCUK

Fahreddin Efendime


bilindik binli yıllarda
çocuk doğdu çocukça bir çığlıkta
ıslak nemli ve buruşuk olmasına rağmen
aydınlık bir gündü sese karşılık

aralandı gözleri,mumyalar silkinirken henüz daha
adayıştan bir cüz, kendinden öte bir el
dokundu ilkin
alnına bir buse


çocuk kımıldadıkça sert bir rüzgar yaladı ve
aydınlığı bir anlıkta olsa ürperdi,şimdilik yanlız değildi oysa
o zaman anladı çocuk
yatağını ısıtmak epeyce bir zordu

mermer tüm debdebesiyle
uzanıyordu ona,beyaz ak bir nehirdi salındığı
ama bir o kadarda şekilsiz
yoğrulmayı bekliyordu... sanki
damarları çatlamaya hazır
bir insan karşılaması ile hazırlıyordu yatağını
bilinmez kor savaşlara gebe
misali suskun ve bilgiç bir bekleyiş
ya da yok olmayı göze almış bir hiçlik tozu
hiçlik tozu saçan sonsuzluğa

çocuk habersiz,güneşli bir filiz yaşamı karşıladığı
soruyor ilk günden ism-i azamı
aceleci çünkü fıtratı müsait
ve mermer dinliyor
büyüyor zaman ve güveniyor o
tecrübenin hanidir sabit duygularına


nefesler ısınıp bir kez daha
bir kez daha telveleşirken,ömrün bir yudumluk orta kıyısında
çocuk çocuk olmaktan çıkıyor
hükümsüz aynalar bir tek varlığının şahidi
henüz daha büyümedi oysa ruhu,öyle yarım
bitkindi bu yüzden günleri
alnına başka buselerde değiyordu artık
lakin tamamlanmamış bir dairenin
en ucunda,noktalanması gereken
ismi kayıp bir ömür taşıyordu.

mermerde yetişen çocuk
ne suyla büyürdü ne ekmekle
onunkisi kaf dağının ardı da değil
belirsiz bir masal olsun,yüreğinden uçup giden


çocuk şaşırıp kaldı,bir başınaydı yollar
ilk defa duydu içinde akan damarları
kanat açası geldi bedenini suya salıp
işte o zaman alevlendi mermer
merhamete geldi ve insanlığa
aynaların ötesinde
renkleri varlığında kavuran
kıpkızıl tükenmez bir aşk sundu

6 Mayıs 2008 Salı

MAHRUMDUR DOĞUMUM YAŞAMI BİR NİMET BİLMEKTEN

biçimsiz bir kopuştu
seferlerde uzayan yollar
ardışık bir düzen
ya da bilindik dokunuşlar

şehirler örter yanlızlığı
unutulmuş arzın melekleri
gurbet sunar yurtsuz çağa
azalarca varılamayan

ne gitmesi ne kalması
umudu yetmiyor yeşertmeye
yüklenmiyor artık mahir sözler
hayal insanlığından bezmiş

kör dil bir ağıt bile
tutunamayıp kalanlarda
isyanı sarpa sarmış
gören yok dizler dermansız

duyuyorum sanki hatıralar alev alev
eriyip zaman,üstüne bir şey konmadan
kanıtlıyor ağlayan gözlerin
geçmiş günlere yandığını

budanmış yıllar,yollar iz peşinde
bir sürü kilit ölüm açık kapı
çağım ağlıyor şimdi
gelişinde yön kalmamış kimliksiz gidişlere