24 Mart 2009 Salı

PUSU

Şu direği yıksam desem
Altında hep sen varsın
Başıbozuk bir selam
Dile gelmeyen murad
Kaçıveren bir çift göz
Sanki hepsi sen.

Bu şehri görsem desem
Levhalarında sen varsın
Şaibeli bir namus cinayetinde
Uyumayan bir gece kadar
Gaddar ve serinkanlı sen

Bir ara dalsam uzaklara
Kaybolduğum yollar sen.
Bırakıp pabuçlarımı yalınayak
Kaçacakken kendimden öte
Tutup saçlarımdan , yere çivileyen
Beni sen....

21 Mart 2009 Cumartesi

CENG-İSTAN

Başıboş mekanlara duygu giydiren dil.
Başakları şahit tut,gökleri hakim
Çığlıkla söndür yıldızları
Ve sakın sorma neden burdasın...

Madalyalarla ört küllenmiş acıları
Selam dur aynalara...Benliğindir yokolan
Ne güzel,ne şanlı,ne unutulmaz manzara!..
Lakin bil ki;her yitiş aradığını bulmak değildir.

Bir bağ bozumu gibi çöz at zincirleri
Mermileri saydır bir kendine,bir tarihe...
Sonra kovanları doldur ki miras kalsın hiçliğine
Arkana dönüp bakma sakın !
Burası cehennemin takendisidir.

Bak ve gör;çorak toprakları sulayan kandır.
Unutma sakın,zafer önce inanmaktır savaşa
Azmet ve sus!.. Ölüm meleği konuşsun şimdi.
Bil ki attığın her adım artık sadece gölgendir...

Anılarını sakla,köhne bakışlar eskitmesin hislerini
"Hayy" olsun her daim mahreminde kalan izler.
Marşlar çalmasa,noktalansa da ömrün
Bir ışık olsun gayretin,seni hiç bırakmasın.

AY ÇEKİMİ

Ay'a seslendim şöyle bir
Işıklar söndü,gece çıplak kaldı.
Mavi bir kuş oldu zamanı taşıyan ulak
Geriye hüzünlü bir bakış,büyümüş bir çocuk kaldı

Açılıp saçılan koca bir yürek oldu ay
Oysa cesaretim yoktu geceyle yüzleşmeye
Boynum bükük,içimi dökerken heceye
O,geceyi çoktan koynuna aldı

Ağladım;35'lik bir damardan aktı özlemlerim
Sivridil bir kalemle yaraladım kendimi
Ay görkemiyle ışıyorken öylece
Kuşlara ısmarladım aşka dair bir haber

Gece solgun,gece suskun,ay aydınlık
Bense hep sitem,hep karanlık
Bekliyorum,çözülsün dilim,konuşsun kuşlar
Özlemlerim ağarsın,bulutları dağıtarak

Çocukluğum!..Azad et beni düşlerimden
Ümidi uyandırayım tekrar yalnız gecelerde
Ay kuşatsın benliğimi,örtsün karanlıkları
Aşk gelsin,tutsun ellerimden...
Durulsun gözyaşlarım.

14 Mart 2009 Cumartesi

MUAMMA

Yıllardır biriktirdim sizleri
Binbir gözden uzak,hafızamın en derinlerinde duyulmamış bir çocuk masalı kadar hülyalıydınız.Kafatasımı delip geçmek isterdiniz çoğu zaman...Ancak istiflenmiş bir sürü yığın arasından en cesurlarınızı bırakıverirdim dışarı.
"Hayal!.." derdim , gel benimle,kayıtlar kalsın geri. Silkinip dalalım düşlerin en uzağına,titrek bir ışık olsa da sevinç , serpelim , uçuşsun havada . Ardından yolları açardım kucağıma , biri uzunlamasına sarp kayalarla çevrili , diğeri kapsayıcı gölgeler kadar serin ve rehavetli.
Sarı kanatlı bir sabır uzanıverirdi yollarıma. Sarı güneş , sarı su , sarı toprak...Her şey beklemeliyiz derdi.
Yürürdüm gözler ötesi görmeyi duymuş yüreğimle. Aramak takılırdı peşime , dolaşıp kendimi bir eksen gibi , kaybolurdum ; sözlerim bir nokta , sanki ben bir deli.
O an teslimiyet salınıp süzülürdü yıllar önce gördüğüm bir veli zatı resimleyerek; elinde zeytin dalı bir tespih ; "Öyle bakma ne olur , içim acıyor" derdi.
Bakmaya devam ederdim ellerime . Yargılar giyeli ne kadar olmuştu , unutmuşum... "Ceza" derdi aklım niyeti öne alarak... Meğer hatama rağmen O zatın ellerine vurulmuşum.
Koyu bir demlenmede pişmanlık sarardı zihnimi , akardı gözyaşım mahzunca , kirinden arınan bir ırmak gibi.
Birden ölüm düşerdi kalemime... Gümüş bir tabut olurken bağlandığım her durak , tebeşirler gelip yazardı sorgumu , acaba bu defter nasıl kapanacak?
Karamsarlık mabedi söndürünce tüm ışıkları , son kelam ile damgalanırdı suretim...Uyuşurdum korkunun en ayazında...Adım kapatırken tüm söylenceleri , gönlüm birden şaha kalkıp ümitle çözerdi aklımın sığmadığı tüm sözcükleri.

13 Mart 2009 Cuma

SONDAN SONRA BİR DAHA

Elleri kelepçeli bir mahkum kadar bedbaht , nedense aynı oranda "ne olacaksa olsun" edasıyla gelmişti yine odaya.

Zaman sanki tekrar ediyordu şimdi , seneler önce yine bu odada -iplikleri o güne göre biraz daha dökülmüş olsa da- aynı kırmızı halıda , yine gözleri yarıya kadar dolu su bardağına takılı , bir gelip bir giden düşünceler arasında dinlenmeyi bekliyordu isyanını taşırmadan.

Bunun için senelerce çaba da harcamıştı çoğu kez ,eski geçmişi ki; bir dönüm noktasıydı, şimdi olduğu yere ilk girdiğinde , sonraları ara ara az mı çağırmıştı silik siluetler mazisine, ezilmişti ve hatta bazen kayar gibi de olmuştu gönlü aman dilediği odanın kokusunu unutarak.

Buna rağmen gözlerini sımsıkı yumdu , uzattığı eli boşlukta kalmadı belki de bu yüzden ama , o şart , ilk yemin kutsallarca yıkanmış emanet , onu nereye kadar taşıyabilirdi?

Cevabı kendince de meçhuldü.

Dilini damağıyla ezdi , ezdi... Sussun istiyordu aklına meydan okuyan kelimeler . Sukünet istedi onlardan sadece ve uzun uzun soluklandı , bir tek kendi , huzur ve oda kalıncaya kadar .

Eğdi boynunu... Meydanı yiğitçe terketmek niyetinde olsa da biliyordu; Yollar ufukları yutacak kadar yorgundu.

O an, bir sese döndü, bir gönlüne... Kararı azaları onayladı ilkin . Elleri titredi , bir daha diyecekti dudakları : Sondan sonra bir daha geldim kendimi reddetmeye. Aman ver.. Sen olayım , kaybolayım odalarında . Yıkıp geçeyim aklımın çizdiği öyküleri... Silineyim şu eskimiş kırmızı desen gibi. Damlan olayım , varsın adım köpük olsun. Yoklukta seninle varolayım. Onu bulayım bundan sonra . Adım değişsin metinlerde... Anılayım son bir kez odaların geçtiği yerde.

Oda;dinledi...dinledi... Merhamet tohumları ekiliydi her zerresinde. Çatık kaşlar direnmişti. Ve geçmişi hatırlayarak küskündü aynalarda yankılanan bakışları. Ama af kanunu yazan yazmıştı bir kez. Nafile... Dil sustu...Gözler anlattı...Döndü oda , döndü...

Aşktan başka bir şey kalmadı.

11 Mart 2009 Çarşamba

İnkâr edilemez bir delil kadar gerçek ve bir o kadar da saydam,her şeyi içine çekendi O...

Açık kapılara ihtiyacı yoktu duyulmak için çoğu zaman. Lâkin deli dolu bir bakış ya da âciz bir bekleyişte daha çok hissedilendi sanki...
Ne ışık yeterdi coşkunluğunu arttırmaya... Ne de karanlıklar silebilirdi görkemini.
En bilindik anlarda,alışılmış bir farkedilmezlikken ve zaman dilimli bir geleceğe akarken insanlık... Oysa "O" daha ezelde vakte tahtını kurandı .
Lütuftu,merhametti... Ve her dostun alıp başını gittiği yerde kalandı,tüm günahlara inat.
Unutmayandı çoğu kere,unutulmuş bir sürü tövbe arasında yankısıyla örtendi hataları... Kimseden habersiz...
Sesine karışan bir sürü aksak arzular şaşırtsa da rüzgarların yönünü,sabırdı varlığının rengi...
Ve beklerdi "O"... Beklerdi kader silsin arzuları,insan kalsın tek başına.
Başına tek giysin rûhun tâcını...
O zaman ayaklansın dünyâ ötesi zamanlar. Şarkılar söylensin sözsüz,bestesiz... Şölenler olsun öncesi ve sonrası olmayan...
Duyulmak için bedeller biçmeyen ve cömertlik bahşedendi. Mâvi bir düştü uykularda... Arayıp bulandı dinleyecek gönülleri. Kimi seherlerde sustu,dinledi bilmediği bir makamdan. Kimi "Ney"e nefes oldu, "Hû...Hû..." diye inledi .