9 Mayıs 2008 Cuma

MERMERDE YETİŞEN ÇOCUK

Fahreddin Efendime


bilindik binli yıllarda
çocuk doğdu çocukça bir çığlıkta
ıslak nemli ve buruşuk olmasına rağmen
aydınlık bir gündü sese karşılık

aralandı gözleri,mumyalar silkinirken henüz daha
adayıştan bir cüz, kendinden öte bir el
dokundu ilkin
alnına bir buse


çocuk kımıldadıkça sert bir rüzgar yaladı ve
aydınlığı bir anlıkta olsa ürperdi,şimdilik yanlız değildi oysa
o zaman anladı çocuk
yatağını ısıtmak epeyce bir zordu

mermer tüm debdebesiyle
uzanıyordu ona,beyaz ak bir nehirdi salındığı
ama bir o kadarda şekilsiz
yoğrulmayı bekliyordu... sanki
damarları çatlamaya hazır
bir insan karşılaması ile hazırlıyordu yatağını
bilinmez kor savaşlara gebe
misali suskun ve bilgiç bir bekleyiş
ya da yok olmayı göze almış bir hiçlik tozu
hiçlik tozu saçan sonsuzluğa

çocuk habersiz,güneşli bir filiz yaşamı karşıladığı
soruyor ilk günden ism-i azamı
aceleci çünkü fıtratı müsait
ve mermer dinliyor
büyüyor zaman ve güveniyor o
tecrübenin hanidir sabit duygularına


nefesler ısınıp bir kez daha
bir kez daha telveleşirken,ömrün bir yudumluk orta kıyısında
çocuk çocuk olmaktan çıkıyor
hükümsüz aynalar bir tek varlığının şahidi
henüz daha büyümedi oysa ruhu,öyle yarım
bitkindi bu yüzden günleri
alnına başka buselerde değiyordu artık
lakin tamamlanmamış bir dairenin
en ucunda,noktalanması gereken
ismi kayıp bir ömür taşıyordu.

mermerde yetişen çocuk
ne suyla büyürdü ne ekmekle
onunkisi kaf dağının ardı da değil
belirsiz bir masal olsun,yüreğinden uçup giden


çocuk şaşırıp kaldı,bir başınaydı yollar
ilk defa duydu içinde akan damarları
kanat açası geldi bedenini suya salıp
işte o zaman alevlendi mermer
merhamete geldi ve insanlığa
aynaların ötesinde
renkleri varlığında kavuran
kıpkızıl tükenmez bir aşk sundu

Hiç yorum yok: