19 Mart 2008 Çarşamba

İNCECİK BİR GELİNCİK

budandı söylenmemiş bir çok söz
geçit vermedi hayal,billur bir kadehti özünde sakladığı
ama küsmedi anlık duraklar adanışın hatırına
belki yavaş yol aldı hüzün,hırçın ve imgesiz
anlatamadı kendini bir çırpılı telaşlı gözlerde
sakladı "kendini kendine",olgunlaştı biraz da bu yüzden
soğuk,nursuz ve şımarık köşeleri tutan derebeyler
yırtmak,hırpalamak,talan etmek geçti belki içlerinden
kimeydi,neyeydi? önemi yoktu öznelerin.
buna rağmen gizlemeyi başardı acı,gözyaşlarını
doldurup masumluğun kucağına...
mîri malı sanıldı gökkubbe,altı deniz
ruh;çağırdı öteleri,ötelemeden hiç bir oluşu
yandı bir sürü mabedler mabudlarını unutarak
gölge düştü aklın güvencesine
bozgunlar sel oldu aktı zaferlere ağıt düzerek
telli bir gelin gibiydi aranıp da beklenen
leke ile burkulası gözler gördü peçelerde silüet
gerdanlık dağıttı kamberler,semalara bir umut bir yakarış.
katrankara günahlar yığıldı bir kenara,bir şey yokmuşçasına
güneş dağıttı kötümser bulutları,vakur ve bir o kadar da müşfik
baba ocağı;beledü'l-emin,bir çay faslı kadar ancak
kutsalları yüklendi narin naz bir salıncak
ruh üfürdü rüyalar bilinmez kuytularda
bazı şeyler geç kaldı habersiz ve gerekçe bulamadan
belki yavaş yol aldı hüzün,yayılana umarsız
söz verdi çok kez daha aynalarda yanarak
zaman devrildi,korku fesat üstüne
derebeyler solumadı,hiç yalnızlık hiç hüzün
"anlar gibi" bile olmadılar saflığın mahremini
ama küsmedi anlık duraklar adanmış yeminlere
bozmadı suskunluğu ârifâne ve derince
o , yalnız göklerin dilinde
mecazlarla süslenen incecik bir gelincikti.

Hiç yorum yok: